Martin Eden / Jack London | Kitap Yorumu



2016 Yabancı Klasikler Meydan Okuması >> 1/15



Herkese merhaba!

2016'da okumak istediğim ilk klasik aslında Jane Eyre'di. Nice zamandır beklettiğim bir kitaptı ve ocakta okumayı kafama koymuştum. 


Jane Eyre'i almak için kitaplığa yürüdüğümde elim nedense onun yanında duran ve yine okunmamış bir klasik olan Martin Eden'a gitti.



Doğrusunu söylemek gerekirse, kitapla ilgili hiçbir şey bilmiyordum okumadan önce. Zaten ben kitapların arka kapağını okumayı da pek sevmem, öyle hiçbir şey bilmeden başlamak daha çok hoşuma gider. Neyse, kitabın kapağına bakarak bunun bir denizci hikayesi olduğunu filan sanmıştım. Ama bu sefer gerçekten ters köşe oldum. 


Kitabın başında Martin, Bay Morse'u bir kavga sırasında kurtarır ve Bay Morse da minnettarlığının göstergesi olarak onu evine davet eder. Martin Bay Morse'un evine girdiği anda kendisinin o ortamda ne kadar eğreti durduğunu anlar. Bay Morse'un kızı Ruth'u görünce ona ilk anda aşık olur. Bu olaydan sonraki tek amacı okumak, kendini geliştirmek, Ruth'a ve Ruth'un bulunduğu çevreye layık olabilmektir. 




Kitabın basitçe konusu bu, çok da uzatmak istemiyorum çünkü ne söylesem heyecanı kaçar gibi geliyor.

Kitap ilk sayfadan ne kadar harika olduğunun sinyallerini veriyordu. Martin'in içinde bulunduğu ruhsal durumu, düşüncelerini, o evde bulunmanın rahatsızlığını o kadar güzel anlatmıştı ki yazar, farklı bir beklentisi olamıyordu da insanın. 

Zaten kitabın genelinde en çok hoşuma giden şey ruhsal çözümlemeler ve duygusal tasvirlerdi. 

"...Sonra döndü ve kızı gördü. Onu görür görmez de kafasının içindeki hastalıklı karmaşıklık bir anda yok oldu. İri, mavi, tanrılarınkine benzeyen gözleri, gür, altın gibi saçları olan, soluk benizli, ruh gibi bir yaratıktı bu kız. Elbisesinin de kendisi kadar güzel oluşu dışında, kızın nasıl giyindiğini fark etmemişti. Onu, bir sap üzerindeki soluk, altından yapılmış bir çiçeğe benzetti. Hayır, o bir ruhtu, tanrısal bir varlık, bir kraliçeydi; böylesine anlamlı bir güzellik bu dünyaya ait olamazdı."





Kitabı okumadan önce yine, bunun bir otobiyografi olduğunu bilmiyordum. Okurken birden merak ettim çünkü bazı şeyler öyle derin kaleme alınmıştı ki bunların mutlaka bir yaşanmışlığa dayalı olması gerektiğini düşündüm. 

Böylece hemen gidip Jack London'ın hayat öyküsünü okudum. Önceden sadece, yazarın intihar ettiğini biliyordum ve hayatıyla ilgili ayrıntılı bir şeyler okumamıştım. 

Yazarın hayatını okuduktan sonra roman bana içten ve daha etkileyici gelmeye başladı. Okuduklarımın London'ın başından gerçekten geçtiğini bilmek bana çok farklı hissettirdi. Bu sefer kelimeleri okumakla kalmayıp onları daha çok hissettim.

Martin Eden'in hikayesi bir hırs, azim ve kararlılık hikayesi. Kendisini nasıl geliştirip, kabuğundan nasıl sıyrıldığına sayfa sayfa şahit oluyorsunuz. Öyle ki uyumaktan nefret ediyor. Günün saatleri ona yetmiyor, beş saatlik uyku bile çok geliyor bazen. 


Yazının bundan sonrası kitabı okuyanlar içindir.


Martin'in çamaşırhanede çalıştığı dönem, kapitalist sistemin neden olduğu koşulları, insanın üzerinde bıraktığı etkileri çok iyi anlatıyor. 

Joe'nun serseri olup rahatlamak istemesi bana çok traji-komik geldi. Ama o şartlar altında çalışan her insanın hayali serseri olmak olurdu herhalde.

Ayrıca kitapta, toplumun üst tabakasının ne kadar şekilci olduğunu da rahatça görebiliyoruz.

Martin'in pes etmeyip hikayelerini dergilere durmadan postalaması da takdire şayandı. Ben olsam herhalde iki üç denemeden sonra vazgeçer denize açılırdım. Ama Martin'in oldukça inatçı bir karakteri var ve bu benim çok hoşuma gitti. Zira hayata karşı inatçı olmadığı zaman kazanamıyor insan.

Jack London'ın eseri üzerine söyledikleri şöyle;

"Martin Eden için niçin biraz üzülmeyeyim? Martin Eden bendim. Martin Eden bir bireyci idi, ben ise bir sosyalist. İşte bu nedenden ben yaşamaya devam ediyorum, Martin Eden öldü. Bu kitap bireyciliğe bir saldırıdır. Martin Eden, başkalarının ihtiyaçlarının farkına varmayan aşırı bir bireycidir. Hayalleri kaybolduğunda uğrunda yaşayacağı hiçbir şey kalmaz."

Kitabın ikinci yarısından sonra, Martin Brissenden'le karşılaştıktan sonra, onunla olan konuşmalarında yer yer sanatı, güzelliği sorguladılar ve bu kısımları okumaktan çok zevk aldım. Kimin için sanat? Birey için mi? Toplum için mi?

"...Güzelliği yalnız güzellik için sev, diye öğüt verdi.
... Güzelliğe hizmet et ve bırak toplumun Allah belasını versin!"

Yazarın da dediği gibi Martin bir bireyciydi aslında. Yazdıklarının basılmadığı zamanlar ruhen daha iyi durumdaydı. Hatta güzel şeyler ortaya çıkarttıkça mutlu da oluyordu. 

Eserleri herkesçe okunduğundaysa, her ne kadar takdir görse de bu manevi açıdan onu yıprattı ve onu kötü anlamda bir değişime sürükledi. 

Kısacası Martin'in yaşadıklarını, düşündüklerini ve hissettiklerini çok iyi anladığımdan kitabın sonu bana fazlasıyla doğal geldi. Martin'in intiharı hiç de absürt değildi bana göre. Manen toplumun üzerine çıkmış bir adam olan Martin için daha farklı bir son düşünemiyorum ben. 

Bunun dışında Martin'in eleştirmenler ve editörlerle ilgili söyledikleri de fazla uç şeylerdi. Buna rağmen yine de ifadeleri insanı düşündürmüyor değil.

"...editörlerin yüzde doksan dokuzunun başlıca üstünlüğü alçaklıktır. Bunlar yazarlıkta üstünlük gösterememişlerdir. Edebiyatta başarıya açılan bütün kapıları bu bekçi köpekleri, edebiyatta başarı kazanamamış bu editörler tutmuştur. Editörler, editör yardımcıları, bunların çoğu, sonra dergilerin ve kitap yayımcılarının yazı okuyucuları hep yazmak istemiş ama başaramamış kimselerdir..."

Gerçekten de eserin değeri, basılıp basılmamasıyla ya da okunup okunmamasıyla mı ölçülür?




...


Neyse, kitap gerçekten de bir baş yapıttı. Çok güzeldi be! Hatta öyle ki Martin Eden'ı bitirdiğimden beri, yaklaşık üç dört gün oluyor, başka kitaba odaklanamadım bir türlü, yazarın kaleminin tadı damağımda kaldı resmen.

Kitabı okurken söylemeyi, aktarmayı düşündüklerimin yarısını dahi yazıya dökemedim. Kitabı okuysanız beni anlıyorsunuzdur, ya da henüz okumadıysanız, okuduğunuzda anlayacaksınız :)

Klasik meydan okumama Jack London'la devam etmeyi fena halde istiyorum ama önce Jane Eyre'i bir okumam lazım artık. Yine de London'ın kitapları listemde üst sıralarda yerini aldı bile!

Hala okumadıysanız, ne bekliyorsunuz? 
Zaten okuduysanız, düşüncelerinizi benimle paylaşın!

Yorum Gönder

13 Yorumlar

  1. Ben okumayan kesimdenim ne yazık ki ama ilgimi çekti gerçekten listeme yazdım. Off amma da kabardı bu liste :(

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İlgini çekmesine çok sevindim, umarım en kısa zamanda okuyabilirsin. ^^ O listenin sonu yok ya, çok fazla kitap, çok az zaman.. :/

      Sil
  2. Jack London'ı severim ama bazı kitaplarını zorlamayla okuduğum için önyargımı kıramıyorum :/ Mertin Eden'ı ise okumadım. Jane Eyre sevdiğim klasiklerden biridir, çok güzeldir çook :)) Umarım beğenirsin :))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Zorla okutulan şeylere karşı insan öyle oluyor ister istemez ya.. Jane Eyre'ı çok merak ediyorum ^^

      Sil
  3. Bu yazını gözləyirdim. ;) Həm kitabı bəyəndiyinə çox sevindim. Həm də yazına görə sevindim. Martin Edeni kitab qəhrəmanı deyil bir insan kimi qəbul etmişəm. Kitabı oxuyanda da beləydi. Martin ən sevdiyim kitab qəhrəmanıdır. Oxumaq, bilmək əzmini hər şeyiylə bəyənmişdim Martini. Kitabın sonunu isə xüsusilə çox bəyənmişdim. Heç bir əksiklik olmayan bir kitabdır.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederimm ^^ Kesinlikle katılıyorum, benim de çok sevdiğim bir karakter oldu Martin.. Ve sonu özellikle çok güzeldi ve anlamlıydı. :')

      Sil
  4. Utanarak söylüyorum hiç Jack London okumadım :-) Bloglarda sürekli kitaplarının övgülerini okuyorum. En kısa zamanda yazarla tanışmaya çalışacağım. Emeğine sağlık :-)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Martin Eden benim de London'dan ilk kitabımdı. Okumamak değil, okumak istememek ayıp :D Umarım okursunuz en kısa zamanda, beğeneceğinizden şüphem yok :') Teşekkürlerr ^^

      Sil
  5. İnanılmaz bir kitaptı ve Jack London'a bir kez daha saygı duydum. Bende yeri ayrıdır. Okumana sevindim canım ^^

    YanıtlaSil
  6. Bu kitabın oldukça eski bir basımı mevcut elimde ancak henüz okumaya varmadı elim. Araştırmıştım kitabı ve herkes övgüyle bahsettiğinden sanırım çok sık okuyamama durumuna girdiğimden bu aralarda kaynamasından korkuyordum. Yorumunuza dayanarak bu yılın ilk yarısında okunacaklara ekliyorum öyleyse. :D

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben de o durumdan çok korktuğumdan Jane Eyre'ı bekletiyorum. Umarım en kısa zamanda okuyabilirsiniz.. :')

      Sil
  7. Yazdığım gibi Martin Eden benim de Jack London'a başlangıç kitabımdı ve öneriyorum. :')

    YanıtlaSil